Monday, September 16, 2013

Yenilenebilir Enerjide Yerel Mülkiyet: Dünyadan Örnekler ve Türkiye’nin Potansiyeli


Mümtaz Derya Tarhan / 4 Eylül 2013

27-29 Haziran 2013 tarihleri arasında düzenlenen 3. Uluslararası %100 Yenilenebilir Enerji Konferansı (IRENEC), dünyanın dört bir tarafından bu alanda çalışma yapan şirket, devlet kurumu ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerini ve akademisyenleri İstanbul'da bir araya getirdi. Bu konferansta yenilenebilir kaynakların önce yerel, sonra bölgesel ve ulusal, ve en nihayetinde de küresel seviyede enerji ihtiyacımızı %100 karşılayabilmesi için engellerin tespiti ve izlenebilecek rotalar üzerine odaklanıldı. Herkesin hemfikir olduğu konu da bu geçişin toplumsal bir hareket seviyesine gelmeden gerçekleşemeyeceği idi. 

Uzun yıllardır bir çok uluslararası konferans ve toplantıda bu hareketin geliştirilmesinde yerel toplulukların ve bireylerin yenilenebilir enerjiye olan bakış açılarının kritik bir faktör olduğu konuşulmaktaydı. Bu bakış açısını da olumlu yönde değiştirebilmek için, topluluk ve bireylerin yenilenebilir enerji sektörüne doğrudan üretici olarak katılmalarının, ve bu üretimden doğacak ekonomik, çevresel ve toplumsal faydaları kendilerinin deneyimlemelerinin öneminin altı çizilmekteydi. Hatta WWEA'nın (Dünya Rüzgar Enerjisi Birliği) geçen seneki küresel konferansının ana konusu 'Community Power', yani yenilenebilir enerjide kolektif mülkiyet modelleri idi.

Bu konunun Türkiye'de daha yaygın olarak tartışılması, dünyadan iyi örneklerin paylaşılması ve potansiyel mülkiyet modellerinin tartışılması için IRENEC'in bu seneki programına ilk defa ''Enerji Üretiminde Kolektif Mülkiyet ve Enerji Kooperatifleri Hareketi'' isimli bir panel dahil edildi. Bu panelin eş başkanlıklarını Türkiye'de yenilenebilir enerji ve yerel yönetimler için iklim planları alanlarında çalışmalarını sürdüren Dr. Baha Kuban, ve The Community Power Report isimli küresel çapta bir yerel enerji platformun kurucusu ve direktörü olan Mümtaz Derya Tarhan yaparken, ''yerel enerjinin babası'' olarak tanınan Danimarkalı Preben Meagaard da konuşmacı olarak panele iştirak etti.

Dr. Baha Kuban panelin açılış konuşmasında kooperatiflerin, özellikle ekonomik kriz zamanlarındaki ekonomik sürdürebilirliklerinden, ve demokratik ve paylaşımcı yapıları sayesinde teşvik ettikleri toplumsal değişim ve gelişimden bahsetti. Son olarak da Türkiye'de yenilenebilir enerji kooperatiflerinin doğru bir mevzuat ve destek mekanizmalarıyla yaygınlaşabileceğinden, ve yerel yönetimler, siteler ve gıda kooperatifleri gibi değişik aktörlerin de enerji üretimi için bu mülkiyet modeline yönelerek yüksek seviyede faydalanabileceğinden bahsetti. 

Ardından Preben Meagaard, yenilenebilir enerji kooperatiflerinin 30 yılı aşkın süredir enerji sektöründe önemli aktörler olduğu Danimarka'da bu sektörün nasıl bir toplumsal hareket yoluyla başladığını ve çığ gibi büyüdüğünü anlattı. Sadece rüzgar enerjisi ile ihtiyacının %23'ünü karşılayan Danimarka, bu konuda dünyanın önde gelen ülkelerindendir. Ve Danimarka'da sayıları 100'ü geçen yenilenebilir enerji kooperatifleri ülke genelindeki 3.000 rüzgar türbinleri ile toplam türbin miktarının 3/4'üne sahip durumdadır, ve kooperatifler üye 150.000 aile bulunmaktadır. 

Preben Meagaard, Danimarka'da yenilenebilir enerjide kooperatifçilik hareketinin büyümesindeki diğer önemli etmenler olarak devlet tarafından sağlanan destek mekanizmalarını Bunlara örnek olarak da kooperatiflere ayrıcalık sağlayan yenilenebilir enerji kanununu, ve ülkede kurulan her rüzgar projesinin mülkiyetinin bir kısmının yerel topluluğa açılması şartı sayılabilir. Aynı zamanda Sn. Meagaard, kooperatiflerin ortak mülkiyet ilkesinin bireyler için enerji projelerine katılım maliyetini düşürdüğünü, ve böylece de toplumsal kabulu artırdığını da belirtti.

Son olarak söz alan Mümtaz Derya Tarhan, kolektif mülkiyet modellerinin topluluklara sağladığı ekonomik ve toplumsal yararlardan bahsetti. Yerel mülkiyetli projelerin, özel sektör tarafından geliştirilen projelere nazaran 1,1 ila 3,8 kat daha fazla istihdam yarattığının, ve meydana gelen ekonomik faaliyetinin %50'sinden fazlasının yerel ekonomiden kaldığının altını çizdi. Ortaklaşa yaşama kültürünü pekiştiren ve bir 'demokrasi okulu' olarak tanınan kooperatiflerin, topluluk ve bireyerin enerji üretim ve tüketimlerini kendi ellerine almalarına, ve geleceklerini kendilerinin tayin etmelerine olanak sağladığına parmak bastı.  

Son olarak da, yenilenebilir enerji kooperatiflerinin hem kentte hem kırsalda; küçük, orta veya büyük ölçeklerde; ve de yüksek veya düşük gelir seviyeli topluluklarda geliştirilebildiğini dünyadan başarı örnekleriyle anlattı. İngilizce olan sunuma bu linkten ulaşabilirsiniz). 



Sunumların bitmesiyle birlikte Türkiye'de enerji kooperatiflerin geliştirilmesinin yolları, önündeki engeller, ve bir çok paydaşın (yerel yönetimler, mevcut kooperatifler, siteler, eğitim kurumları, vb.) nasıl bu projelerin geliştirilmesinde bir araya getirilebileceği konularında panele seyirci olarak katılan bireylerle fikir alışverişinde bulunuldu. 

Panelin sonucunda Türkiye'de kurulacak bir yerel enerji platformu vasıtasıyla bilgi paylaşımının sürmesi, ve seneye daha kalabalık olarak yeni bir panelde buluşma kararı alındı.